DEVAM: 34- İTAATLERİN
EKSİLMESİ SEBEBİYLE İMANIN'DA EKSİLECEĞİNİN, KÜFÜR LAFZININ İSE NİMETİN VE
HAKLARIN İNKARI GİBİ ALLAH'I İNKARDAN BAŞKA ANLAMDA
KULLANILACAĞININ BEYANI BABI
(80) وحدثني
الحسن بن علي
الحلواني،
وأبو بكر بن إسحاق،
قالا: حدثنا
ابن أبي مريم.
أخبرنا محمد بن
جعفر، قال:
أخبرني زيد بن
أسلم، عن عياض
بن عبدالله،
عن أبي سعيد
الخدري، عن
النبي صلى الله
عليه وسلم. ح
وحدثنا يحيى
بن أيوب
وقتيبة وابن
حجر. قالوا:
حدثنا
إسماعيل (وهو
ابن جعفر) عن
عمرو بن أبي
عمرو، عن
المقبري، عن
أبي هريرة، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم، بمثل
معنى حديث ابن
عمر عن النبي
صلى الله عليه
وسلم.
[:-239-:] Bana Hasen b. Aliy
el-Hulvânî ile Ebu Bekir b.
İshâk rivayet etttler,
dediler ki: Bize İbni Ebi
Meryem rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer
haber verdi. Dedi ki: Bana Zeyd b. Eşlem, Iyâd b. Abdİllâh'dan, o da Ebu Said-i Hudrî'den,
o da Nebiy (Sallallahu
Aleyhi e Sellem)''den naklen haber verdi. H.
Bize Yahya b. Eyyub ile Kuteybe ve İbni Hücr rivayet ettiler.
Dediler ki: Bize İsmail —kî İbni
Ca'ferdir— Amr b. Ebî Amr'dan, o da el-Makburî'den o da Ebu Hureyre'den, o da Nebiy (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'den
naklen, İbni Ömer'in Nebi {Sallallahu
aleyhi ve Selleml'den diye naklettiği (238 nolu) hadis ile aynı manada rivayet etti.
Diğer tahric: Ebu Hureyre'nin
rivayetini yalnızca Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf,
13006.
Ebu Said el-Hudri'nin
rivayetini de Buhari, 298 -uzunca-, 913 -uzunca-,
1393, 1850 -muhtasar olarak-, 2515; Müs!im, 2050; Nesai, 1575, 1578,
1288; Tuhfetu'lEşraf, 4271
DAVUDOĞLU ŞERHİ İÇİN buraya tıklayın
NEVEVİ ŞERHİ: "Ey kadınlar topluluğu sadaka verin
... (2/65) İşte bu da din eksikliğidir."
Dilciler,
ma' şer (topluluk), aynı durumdaki yani ortak
vasıftaki topluluk demektir, diye açıklamışlardır. Mesela, insanlar bir ma'şer, cinler bir ma'şer,
nebiler bir ma' şer, kadınlar vs. birer ma' şerdir. Çoğul u "meaşir"
gelir. Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Sizin cehennem ehlinin
çoğunluğunu teşkil ettiğinizi gördüm" buyruğuna karşılık kadınlardan:
"Biz neden cehennemliklerin çoğunluğuyuı"
diyen birisi "cezle" diye
nitelendirilmiştir ki akıl ve görüş sahibi kadın demektir. İbn
Bureyd dedi ki: Cezalet,
akıl ve vakar demektir.
el-Aşir: Aslında bir kimse ile
kayıtsız ve şartsız olarak muaşereti (birlikteliği) olan kimse hakkında
kullanılır ise de burada kastedilen kocadır.
Lubb: Akıl demek olup, aklın kemali kastolunur.
Allah
Rasulünün: "İşte aklın noksanlığı budur"
buyruğu, aklın noksanlığının belirtisi budur, demektir. "Günlerce namaz
kılmadan kalır" yani ay hali sebebiyle günler boyunca namaz kılamaz. Yine
ay hali sebebiyle ramazan ayının birkaç gününde oruç tutmaz.
Hadisten
Çıkartılan Hükümler Hadisteki hükümlere gelince:
1-
Bu hadiste birtakım bilgiler yer almaktadır: Sadakanın, iyilik olan işlerin
yapılması, çokça mağfiret dilemek vs. itaatlerin yapılmasının teşvik edilmesi
bunlar arasındadır.
2-
Aziz ve celil Allah'ın buyurduğu gibi: "Muhakkak iyilikler kötülükleri
giderir. " (Hud, 114)
3-
Kocaya ve iyiliğe karşı nankörlük büyük günahlardandır çünkü cehennem ateşi
tehdidi masiyetin büyük olduğunun alametleri
arasındadır. Nitekim bunu yüce Allah'ın izniyle biraz sonra açıklayacağız.
4-
Lanet okumak da aynı şekilde oldukça çirkin masiyetlerdendir
fakat hadisten onun büyük bir günah olduğu anlamı çıkmamaktadır çünkü Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Çokça lanet okursunuz" buyurmuştur ama
küçük günah çokça işlenecek olursa sonunda büyük bir günah olur. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ayrıca: "Mümine lanet etmek, onu öldürmek
gibidir" buyurmuştur. İlim adamları da lanet okumanın haram olduğunu
ittifakla kabul etmişlerdir.
Sözlükte
lanet, uzaklaştırmak ve kovmak demektir. Şer' i bir terim olarak yüce Allah'ın
rahmetinden uzaklaştırmaktır. Durumu ve son nefesinde dünyadan nasıl ayrıldığı
kesin olarak bilinmeyen bir kimsenin yüce Allah'ın rahmetinden uzak olduğunu
ifade etmek ise caiz değildir. Bundan dolayı ilim adamları şöyle demişlerdir:
"Şer' i bir nas ile onun küfür üzere öldüğünü
yahut küfür üzere öleceğini bildiğimiz -Ebu Cehil ve
İblis gibi- kimseler dışında Müslüman olsun, kafir
olsun, herhangi bir canlı olsun muayyen bir kimsenin lanetlenmesi caiz
değildir. Bir niteliğe bağlı olarak lanetlemek ise haram değildir.
Saçına
saç ekleyen, saç ekleten, döğme yapan ve yaptıranın
lanetlenmesi, faiz yiyen, yediren, suret yapanların, zalimlerin, fasıkların, kafirlerin
lanetlenmesi, arazinin sınırlarının belirtilerini değiştiren kimselerin
lanetlenmesi, gerçek efendilerinden başkalarına ait olduğunu söyleyenlerin,
babasından başkasının nesebinden geldiğini ileri sürenlerin, İslam'da olmadık
bir işi ortaya çıkartanın yahut büyük bir günah işlemiş kimseyi barındıranın
lan etle nmesi ve buna benzer şer'i naslarda muayyen kimseler için değil de niteliklere bağlı
olarak lanetlenenlerin lanetlenmesi buna örnektir. Allah en iyi bilendir.
5-
Küfür hükmünün kocaya nankörlük, iyiliklerin, nimetin ve hakkın nankörlüğü gibi
yüce Allah'ın inkfm dışındaki haller için de
kullanılması. İşte buradan bundan önce geçmiş hadislerde zikredilen
"küfür" ile ilgili yaptığımız yoru~un/tevilin
doğruluğu da anlaşılmaktadır.
6-
İmanın arttığı ve eksildiği açıklanmaktadır.
7-
İmam, çeşitli makam ve mevkilerdeki yöneticiler ve insanlar ileri gelenler,
reayalarına öğüt vermeli, onları İslam'ın buyruklarına aykırı hareket etmekten
sakındırıp, itaatleri işlemeye teşvik etmelidirler.
8-
Öğrencinin, aıime uyanın uyduğu kimseye söylediğinin
anlamını kavrayamadığı hallerde soru sorması. Buradaki aklı başında kadının (r.anha) soru sorması gibi.
9-
"Ramazan" ismini "ay"a izafe etmeksizin kullanmak -asıl
tercih edilen aya izafetle kullanılması olmakla birlikte- caizdir. Allah en iyi
bilendir.
İmam
Ebu Abdullah el-Mazeri (rahimehullah) dedi ki: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
''Aklın eksikliği iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk
olmasıdır" buyruğu ile, bunun arka planına dikkat
çekmektedir. Bu da yüce Allah'ın kitab-ı keriminde:
"Biri unutursa diğerine hatırlatsın diye" (Bakara, 282) buyruğu ile
dikkat çektiği husustur. Yani onların belleyişleri azdır. (2/67)
(el-Mazeri devamla) dedi ki: İnsanlar aklın mahiyeti hususunda
ihtilaf etmişlerdir. İlim olduğu söylendiği gibi, zorunlu birtakım bilgiler
olduğu da söylenilmiştir. Bilinenlerin gerçekleri arasında ayırım gözeten
güçtür diye de açıklanmıştır. -el-Mazeri'nin
sözleri burada bitmektedir.-
Derim
ki: Aklın gerçek mahiyeti ve kısımları ile ilgili görüş ayrılığı pek çoktur ve
bilinen bir husustur. Bunları açıklayarak burada sözü uzatmamıza ihtiyaç
yoktur. Aklın yeri hususunda da ihtilaf etmişlerdir. Bizim (mezhebimize mensup)
kelamcılar kalptedir demişlerdir. Bazı ilim adamları ise o baştadır demiştir.
Allah en iyi bilendir.
Hadiste
Kadınlar İle İlgili Nitelemelerin Anlamı
Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
kadınları namazı ve orucu ay hali zamanlarında terk etmeleri sebebiyle dinlerinin
eksik olmasıyla nitelendirmesinin anlaşılmasında zorlukla karşı karşıya
kalınabilir ama bunun anlaşılması zor değil, aksine gayet açıktır. Şüphesiz ki
dil, iman ve İslam daha önce birkaç yerde açıkladığımız gibi bir anlamda
ortaklıkları vardır. Yine birkaç yerde açıkladığımız gibi itaatlere de iman ve
din denilir. Bu husus sabit olduğuna göre ibadeti çok olanın imanının ve
dininin de artış göstereceği, az olanın da dininin eksileceği sabit olmaktadır.
Diğer taraftan din eksikliği bazen kişinin günaha girmesine sebep olabilir. Namazı, orucu ya da diğer farz ibadetleri mazeretsiz terk etmek
gibi. Bazen de günahı gerektirmeyen bir şekilde sözkonusu
olabilir. Cumayı, gazaya çıkmayı ya da daha başka farz olan ibadetleri mazereti
sebebiyle terkedenin durumu gibi. Bazı hallerde de bu
terk kendisinin bununla mükellef olduğu şekilde sözkonusu
olabilir. Ay hali kadının namazı ve orucu terk etmesi gibi.
Şöyle
bir soru sorulabilir: Kadın ay hali iken namazı ve orucu eda etmemekte mazur
görüldüğüne göre, ay hali süresince -onun kazasını yapmasa dahi- namaz sevabını
alır mı? Hasta ve yolcu kimsenin sağlıklı iken ve ikamet halinde iken kıldığı
nafile namazıarının aynısı, yolculuğunda ve
hastalığında hasta ve yolcuya sevap olarak yazıldığı gibi yazılır mı?
Cevap:
Bu hadisin zahirine göre ay hali olan kadına bunların sevabı yazılmaz. Aradaki
fark şudur: Hasta ve yolcu bu nafile ibadetleri bunları eda etme ehliyeti ile
birlikte sürekli olarak yapmak niyetiyle yerine getiriyordu. Ay hali olan
kadının durumu ise böyle değildir. Aksine o kadının niyeti ay hali zamanlarında
namazı terk etmektir. Hatta ay halinde iken namaz kılmaya niyet etmesi ona
haramdır. Nafile namazıarını onları devamlı kılmak
niyetini taşımaksızın bazen kılıp, bazen kılmayan yolcu yahut hastanın hali de buna
benzemektedir. Böyle bir kimsBye nafile namaz
kılmadığı zamanlardaki yolculuğu ve hastalığı esnasında ona (nafilelerini
kılmış gibi) sevap yazılmaz. Allah en iyi bilendir.
Baptaki
Hadislerin Senetleri
İbnu'l-Had: Adı Yezid b.
Abdullah b. Usame'dir. Usame, "el-Had"ın
kendisidir çünkü o misafirlerin ve yoldan geçenlerin ona doğru yol bulmaları
için ateş yakardı. Bu lafzı muhaddisler bu şekilde "el-Had" diye
telaffuz ederler, bir söyleyişe göre sahihtir ama Arapça' da tercih edilen
sonuna ye getirmek suretiyle "el-Hadi" denilmesidir. Bu hususları
kitabın mukaddimesinde ve başka yerlerde sözkonusu
etmiştik. Allah en iyi bilendir.
Ebu Bekr b. İshak'ın adı
Muhammed'dir.
İbn Ebu Meryem ise (2/68) Said b. Hakem b. Muhammed b. Ebu
Meryem el-Cumahi Ebu Muhammed
el-Mısri' dir. Pek değerli,
üstün, fakihtir.
Amr b. Ebu Amr,
el-Makburi' den rivayetinde geçen buradaki "elMakburi"nin kim olduğu hakkında ihtilaf edilmiştir.
Acaba bu Ebu Said elMakburi midir yoksa onun oğlu Said
midir? Çünkü bunların her birisine -asıl el-Makburi Ebu Said olmakla birlikte- el-Makburi denilir. Hafız Ebu Ali elGassani el-Ceyyani, Ebu Mesud es-Sekafi'
den şöyle dediğini nakletmektedir: Burada kasıt Ebu Said' dir. Ebu
Ali dedi ki: Bu husus ise ancak İsmail b. Cafer'in, Amr
b. Ebu Amr'dan diye
naklettiği rivayetindedir. Darakutni dedi ki: Ona
Süleyman b. Bilal muhalefette bulunarak bu hadisi Amr'dan,
o Said el-Makburi'den diye
rivayet etmiştir. Darakutni dedi ki: Süleyman b. Bilal'in sözü ise daha sahihtir.
Şeyh Ebu Amr
b. es-Salah (rahimehullah) dedi ki: Bunu Ebu Nuaym elAsbahani,
el-Muharrac ala Sahih-i Müslim adlı eserinde razı
olunan çeşitli yollardan İsmail b. Cafer'den, o Amr
b. Ebu Amr'dan, o Said b. Ebu Said
el-Makburi' den diye bu şekilde açık seçik bir
şekilde rivayet etmiş bulunmaktadır ama biz bu hadisi Müslim'in Sahihine muharrec özelliğindeki Ebu Avane'nin Müsnedinde İsmail b.
Cafer, Ebu Said yoluyla,
Süleyman b. Bilal de Ebu Said
yoluyla -az önce Darakutni'den geçtiği gibi- rivayet
etmiş bulunmaktayız. O halde buna itimat edilmelidir. İbnu's-Salah'ın
açıklamaları buraya kadardır.
"el-Makburi" nispeti be harfi ötreli ve fethalı
(el-Makberi) şeklinde de söylenir. Bu hususta meşhur iki okuyuştur. Bu da
(kabristan demek olan) makbure'ye nispettir. Bunun da
be harfi ötreli, fethalı ve kesreli olmak üzere üç söyleyişi vardır ki üçüncüsü
gariptir. İbrahim el-Harbi ve başkaları der ki: Ebu Said kabirlere inerdi. Bundan dolayı ona el-Makburi denildi. Evinin kabristanın yakınında olduğu (ve
bundan dolayı ona bu nispetin verildiği de) söylenmiştir. Yine denildiği üzere
Ömer b. el-Hattab (radıyalliıhu
anh) onu kabirlerin kazılmasının işinin başına tayin
etmişti. Bundan dolayı ona
el-Makburi denildi. Nuaym'ı ise mescit1erin kokulandırılmasından sorumlu olarak
görevlendirmişti. Bundan dolayı da ona Nuaym el-Müeemmir (tütsüleyid, buhurlayıeı Nuaym) denilmiştir.
Ebu Said'in adı Keysan
(nispeti el-leysi) el-Medeni'dir. Allah en iyi bilendir .